10 Aralık 2010 Cuma

Yağmur Damlaları

Haziran ayı olmasına rağmen hava müthiş kapalıydı o sabah. Sanki güneş hiç doğmamış gibiydi. Yazdan ziyade sonbaharın sonlarını andırıyordu o sabah hava..
Ağırlaşmış , sanki yeryüzüne dokunmak istiyordu bulutlar ve güneşin yüzünü göstermesine izin vermiyorlardı. Oysa bu tarihlerde güneş hiç batmazmış gibi olur, doğar doğmaz bütün gücüyle ışırdı yeryüzüne doğru. Herkes de ona alışıktı bu ülkede. Enerjilerini, neşelerini bu sıcak ve parlak ışınlardan alırlardı. Alışık değillerdi bu İskandinav havalarına, müthiş bir mutsuzluk, olumsuzluk vardı o sabah, herkes down olmuştu.
Nitekim genç kadın hazırlanıp çıktığında evden, yağmurda yağmaya başlamıştı bile. Havaya bakıp “hep böyle olur zaten, beni bekler” diyerek içinden geçirdi. Neyseki bu sefer şemsiyesini unutmamıştı. Geçen sefer şemsiyesini unutup almadığında nasılda ıslandığını hatırladı hemen. Donuna kadar ıslanmak vardır ya, işte tam o olmuştu. Müthiş ıslanmış ve neredeyse bütün günü kötü geçmişti.. Hızlı adımlarla caddeye doğru yürüdü, boş bir taksi bulabilmek umuduyla beklemeye başladı. O gün evden erken çıktığı için henüz taksiler yok olmamışlardı..Malum, belli bir saatten sonra taksi bulmakta mümkün değildi şehirde..İlk gelen taksiye el etti ve taksi yanaşıp durdu.
Kadıköy’e doğru giderken yağmur da şiddetini artırıyordu. Dışarıda insanlar hızlı adımlar atmaya başlamışlar, şemsiyeler açılmış, şemsiyesi olmayanlar ise saçak altlarına, bankamatiklere sığınıyorlardı. Bir kısmı ise hiç bir şey olmamış gibi devam ediyordu yürüyüşüne, yağmura ve ıslanmaya aldırmadan...
Havanın çok soğuk olmaması nedeniyle ıslanmak üşütmüyordu besbelli onları. Ama o nasıl üşümüştü geçtiğimiz yıl bu zamanlar...Her ikiside mutluluktan uçuyordu sabahın körü olmasına rağmen..Çok yorgundular ama çıkmak üzere oldukları Maldivler seyahati müthiş heyacanlandırıyordu kendilerini. Son bir kaç aydır müthiş koşturmuşlar ve davetlilerin oldukça mutlu ayrıldığı bir düğünle sona ermişti macera...Bugünde balayı için Maldivlere gidiyorlardı. Uçak oldukça erkendi...Business classın yumuşak deri koltuklarına gömüldüklerinde yataktan kalkalı 4 saati geçmişti...Neyseki rötar yoktu ve herşey zamanında oluyordu...Uçak tekerleklerini pistten ayırdığında her ikiside uykuya dalmışlardı bile...Aktarmalarla birlikte 12 saati bulduğunda yolculukları, odalarından içeri giriyorlardı...Her ikiside müthiş yorulmuştu ama sabah odalarının perdelerini açtıklarında gördükleri manzara nefeslerini kesmişti. Bir daha bir daha, gözlerini ovuşturup tekrar tekrar bakıyorlardı turkuaz sulara..Şaka mıydı bu ? O sırada kapı çalınmış, müthiş güleryüzlü bir genç bir kız kahvaltılarını getirmişti..Bütün her şey , İstanbul, koşuşturma, hepsi ama hepsi geride kalmıştı..Sanki yoktular..Kafaları resetlenmişti bile...”Abla burası iyi mi? “ Taksici Kadıköy’e geldiklerini haber veriyordu..
İner inmez şemsiyesini açtı ama hatırı sayılır bir yağmur devam ediyordu..Vapur iskelesine kadar ciddi ciddi ıslanmıştı..Vapur zamanında geldi ve kapılar açıldı..Bu sabah daha mı kalabalıktı ne..Bu şehrin kalabalığı her geçen gün gözle görülür biçimde artıyordu..Bazen müthiş boğucu bir hale geliyordu..Nitekim herkes kapalı salonları seçince vapur daha da kalabalıklaşmıştı...İlk bulduğu pencere kenarına oturdu ve mp3 çalarının kulaklıklarını taktiğinda bir anda kesiliverdi uğultular, kayboluverdi kalabalıklar..Deniz gökyüzünün renginde , dalgalar kıpır kıpırdı..Yağmur damlaları deniz yüzeyinde küçük halkalar oluşturuyorlardı. Yüzlerce binlerce küçük halka vardı..İlk damla düştüğünde, odalarının hemen önündeki deniz yüzeyinde oluşan halka yayılırken ikisi de bakakalmışlardı..Dünkü pırıl pırıl parlayan güneş yerine bu sabah müthiş koyu gri bulutlar gelmişti ve sabah perdelerini açtıklarında henüz güneş doğmamış sanmışlardı. Bu sabahta şaşkınlıktan yine gözlerini ovuşturuyorlardı ama sebep başkaydı..Bugünde durum şaka gibiydi..Kapı vuruldu ve dün sabahki genç kız yine kahvaltılarını getirmişti..Ama bir farkla bugün yüzü gülmüyordu..Gayet somurtarak içeri girmiş, sonra onları görünce zoraki gülümsemeye çalışmıştı..Ama belli ki canı sıkkındı..Eliyle havayı işaret edip, genç kıza soran bakışlarla baktı..Kız önce anlamadı ama sonra maalesef..der gibi baktı onlara..Nitekim daha sonra öğrendiklerine göre bu yağmurlar hemen bitmez, günlerce sürebilirmiş..Nitekim öyle oldu..Balayı tam bir kabusa dönüşmüştü..Yağmurlar fırtına haline gelmiş..göz gözü görmeyen bir hava olmuştu..Dışarısı müthiş soğuktu..Ciddi ciddi üşüyorlardı..Hemde ne üşüme..Çünkü yanlarına kalın hiç bişey almamışlar, otelin battaniyelerini sarınarak oturuyorlardı. Adada olmaları nedeniyle gidecek hiç bir yer, yapacak hiç bişey yoktu ve odalarında tıkılıp kalmışlardı..Her sabah gelen genç kızın yüzüne bakıp tahmin yapmaya başlamışlardı artık..Dönüş günü güneş bulutların ardından sıcak yüzünü gösteriyordu.. Suların rengi yeniden turkuaza dönmüştü..Hiç bir şey söylemeden doğruca alana gittiler...Vapurun sarsılmasıyla kendine geldi ve çevresine bakındı, iskeleye yanaşıyorlardı...Yağmur bu tarafta azalmıştı..Şemsiye bile açmadan doğruca taksilere doğru yönlendi..Sıradakine binip “Adliye” dedi..
Boşanma davası vardı bugün..Fırtınalarla başlayan evlilikleri yürümemişti maalesef...Fırtınaları hiç dinmemişti..Bir süre sonra eşi işini kaybetmiş, aylarca işsiz kalmıştı..Bankası birleşiyordu ve piyango ona da vurmuştu..3 ay boyunca çok tatsız zamanlar geçirmişlerdi..İş bulduğunda sevinmişler, ama düşük maaş ve ünvanı sorun haline getirmişti eşi..Gereksiz bir kompleksti yaptığı...Ataerkil bir aileden geldiğini biliyordu eşinin ama bu kadar katı olduğunu tahmin etmemişti elbette..Kendi yükü de yeterince ağırdı ve bir süre sonra bu sorunları taşıyamaz hale gelmişti..Hemen her akşam evde para sorunları konuşuluyordu..Bunalmıştı..İlk kendisi dile getirmek istemiyordu, sanki yüzüstü bırakıp giden olacakmış gibi görünmek istemiyordu..Nihayet eşinden geldi ilk.. ”boşanalım” demişti..Hiç ikiletmedi..Yanaklarından süzülen iki damla yaş olmuştu sadece..Damlalar masadaki su dolu bardağa düşüp, küçük halkalar oluşturuyorlardı su yüzeyinde...
09/06/2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder