10 Aralık 2010 Cuma

Gamzeli Kadın

Kafasını kaldırıp baktığında, bembeyaz bir gökdelenin önünde hissetti kendini. Devasa ama estetik bir büyüklüktü gözlerinin önünde uzanan. Kapının tam üstünde boydan boya COSTA SERENA yazıyordu. Üç yüz metreyi aşkın uzunlukta ve yetmiş metreyi geçen yükseklikte bir cruise gemisiydi. Acentedeki genç kız en yenisinin ve iyisinin bu olduğunu söylemişti. Her hafta İstanbul’a geliyor, ve bir haftalık tura çıkıyordu Karaköy limanından. Merdivenleri ağır ağır çıkmaya başladığında yavaş yavaş akşam geliyordu. Daha birkaç saat vardı geminin kalkmasına ama üç saat önce gemide olmasını istemişlerdi. İçeri girdiğinde devasa bir lobinin içinde buldu  kendisini. Güleryüzlü bir bayan yanına geldi ve kendini tanıtarak “hoş geldiniz “ dedi bozuk bir Türkçeyle. Herhalde Avrupa’da yerleşik bir ailenin kızıydı ve sonradan öğrenilen Türkçe kendini belli ediyordu. Kendisini biraz ötedeki bir masaya yönlendirdi hemen, oteldeki resepsiyona benziyordu masa. Yanında bitiveren bir bellboy da bavulunu kavradı ve hemen yan taraftaki tekerlekli bir askının alt tarafına dikkatlice yerleştirdi bavulu. Resepsiyonda birkaç genç arı gibi koşturuyorlardı. Etrafta düzenli bir koşturmaca vardı aslında. Müthiş bir hareket ama asla bir kargaşa değil. Anahtar yerine geçen bir kartı vardı artık. Üzerinde 3215 B yazıyordu. B güvertesi ve 3215 numaralı oda. Bellboy aynı numara yazılı bir etiketi bavulun üzerine yapıştırırken, yeni bir hostes gelip odasının yerini tarif etmeye başlamıştı.  Bu bir tatil miydi, yoksa hafıza ve öğrenme sınavı mı henüz anlamamıştı?
Bavulu ve kendisi odasında buluştuklarında gemiye bineli yarım saati geçmişti. Odası balkonlu bir odaydı ve kapyı açıp dışarı çıktığında Galata kulesi bütün heybetiyle karşısında duruyordu. Balkonun korkuluklarına dayanıp seyretmeye başladı dışarıdaki kargaşayı, koşuşturmayı. 72 yaşındaydı ve neredeyse 50 yıldır koşturuyordu. İki sene önce emekli olana kadar ne kadar yorulduğunun farkına varmamıştı. Doktoru artık durması gerektiğini söylemişti. Kabul etmek zordu ama vücudu artık daha fazla ve uzun molalar alması gerektiğini çeşitli sinyallerle daha güçlü söylemeye başlamıştı. Kalbine takılan stent sonrası inanmıştı doktoruna ve emekli olmaya karar vermişti. Aslında o operasyona kadar ciddi hiç bir sağlık sorunu olmamıştı. Bunu  yaklaşık 30 yıldır yaptığı düzenli spora borçluydu.  Elbette yaklaşık 20 yıl önce sigarayı bırakmış olmasının da katkısı olduğunu biliyordu.
Son yıllardaki bu çabaları ile fiziki olarak yaşına göre oldukça iyi durumda idi, ama asıl yorgunluğu beyninde ve ruhunda idi. Son 50 yıldır çalıştığı bankacılık sektörü çok ciddi hasarlar vermişti ve bunu ancak sektörün dışına çıktığı zaman anlamıştı. Müthiş çalışkan, hırslı bir çalışan olarak genç yaşta başladığı bankacılık hayatında, sektörün son yıllarda yaşadığı tüm değişimleri yaşamış ve her dönem aranılan bir profesyonel olmayı başarmıştı. İçeriden çalan telefonun sesiyle irkildi. Dalmıştı, kimbilir kaç keredir çalıyordu. Garip, oda telefonu idi çalan. Açtığında birazdan geminin hareket edeceği haber veriliyor ve isterse üst güverteye çıkabileceği iletiliyordu. 
Bu açıdan hiç bakmadığını hatırladı Galata Kulesine, kulenin ışıkları yanarken..Çok ağır hareket ediyormuş gibi görünmesine rağmen gemi, karşısındaki binalar küçülmeye başlamıştı bile...Nitekim çok geçmeden İstanbul silueti yavaş yavaş arkalarında kalıyordu..Hayatında ilk kez İstanbul’dan deniz yolu ile ayrılıyordu. Değişik duygular ile içeri girdi ve akşam yemeği için hazırlanmaya başladı. Yemekte koyu renk takım elbise zorunluluğu vardı..Zaten garip bir tatildi bu, yanında takım elbise ve siyah mokasen ayakkabı taşımıştı!
Ana yemek salonuna ulaştığında ,iki kez koridorlarda kaybolmuş olmasına rağmen, henüz salon oldukça boştu.  Garson masasını gösterdi ve bardağına suyunu doldurup, eline menuyu verdi.  Hemen ne içmek istediğini sordu. Seçeneklere hızlıca bakıp, her zamanki gibi bir kadeh kırmızı şarap sipariş etmeyi yeğledi. İlginçtir, gayet ciddi ve zengin bir menusu vardı restoranın..Garsonlar jilet gibi, yemek takımları pırıl pırıldı. Kafasını menuden kaldırıdığında iki bayanın kendi masasına yerleşmeye çalıştıklarını gördü.  Garsonun yol gösterdiği bayanların masası da kendisi ile aynıydı demek. Başıyla hafifçe selamladı her ikisini de ve kafasını çevirerek ilgilenmiyormuş gibi yaptı..Bu arada bayanların aralarında türkçe konuştuklarını duyunca biraz şaşırmış, birazda sevinmişti. Bayanlar orta yaşlı sayılabilirlerdi, üstelik geminin geneline bakıldığında genç bile sayılabilirdilerdi..İkiside gayet bakımlı duruyorlardı, hafif makyaj yapmışlardı..Siyah, uzun gece kıyafeti giymiş olanı omuzlarına yine siyah renkli bir şal almış, saçlarını çok büyük olmayan bir topuz ile toplamıştı. Ortaca boylu, uzun ve ince parmakları vardı. Kilolu sayılmazdı ama zayıfda değildi.  Diğeri krem rengi bir elbise giymiş, koyu kahve bir şal ile tamamlamıştı kıyafetini..Saçları şalının rengi ile tıpatıp aynıydı sanki. Diğerine göre daha kısa boylu, ve biraz daha toplu sayılırdı..Güzel sayılmamakla birlikte her ikiside gayet hoş duruyorlardı..Kendisinin şarabı servis edilirken, bayanlarda içecek siparişi vermeye çalışıyorlardı..Siyah elbiseli bir an kendisinin kadehine baktı merak eden gözlerle..”cabernet-savugnion, 2007” dedi..Kadın şaşırmış hafif mahçup teşekkür edip, garsona işaret ederek aynısından olabileceğini söyledi..”Bu markayı bilmiyorum gerçekten ama, özellikle 2007 yılı başarılı bir şarap, umarım begenirsiniz” dedi adam. Kadın gülümseyince oluşan gamzesine takılıp kaldı bir an..Ama hemen toparlanıp kadehini hafifçe kaldırıp, ismini söyledi..Kadın ve arkadaşı da zarifçe karşılık verdiler..Yemek karşılıklı göndermelerle sürüp gitti o akşam...Odasına döndüğünde hafif bir baş dönmesi hissetti, o kadar şarap etkilemezdi ama elbette gemide olduğunu hatırlayınca nedenini anlamıştı..Balkona çıktı, nefis bir sonbahar akşamı vardı dışarıda..Bulutsuz bir gökyüzünde ışıl ışıl yıldızlar parlıyordu...Ay olmamasına rağmen ortalık gemiden yansıyan yüzlerce ışıkla aydınlık gibiydi..
Hafif bir sarsıntı ile uyandığında saatine bakıp şaşırmıştı..Hiç bu kadar uyuduğunu hatırlamıyordu..Geminin bu kadar rahat olabileceğine şaşırıp, yataktan kalkıp pencereyi açtığında karşısında bütün güzelliği ile Akropol duruyordu..Atinaya gelmişler ve limana yanaşıyorlardı..Havayı içine derin derin çekip, limandaki hummalı çalışmayı izledi bir süre..Güzel bir sabahtı, pırıl pırıl bir gökyüzü karşılamıştı onları Atina’da ve kendini oldukça iyi hissediyordu.. Hazırlanıp kahvaltı salonunun yolunu tuttu..Bu kez tek seferde salona ulaşmıştı..Tüm tur boyunca herkes aynı masada oturacaktı..Bu da geminin kurallarından biriydi..Yemeğini bitiriyordu ki, bayanlar göründüler..Makyajlar silinmiş, spor kıyafetler giyilmiş, boylar kısalmıştı ama ışıl ışıl bir gülümseme ile gunaydın diyerek oturdular masaya..
Bu tatile yıllardan sonra ilk kez bir mola almak için çıkmıştı..Bedenine, beynine mola almak istiyordu..Kendini dinlemek istiyordu..Emekli olmaya karar verince birden yorgun olduğunu hissetmişti..Yorgunluktan mıdır nedir dalıp dalıp gidiyordu, daha sık unutmaya başlamıştı..Yada çok eski anıları canlanıyor, gözlerinin önünden film şeridi gibi geçiyordu..Kızı bu gemi turlarından bahsedince kabul etmişti..Çalışırken yaptığı tatiller 3 günü geçmeyen bir insan için 10 günlük bir tur çok uzun görünsede, kendine iyi geleceğine inanmıştı..Zaten geminin broşürünü gördüğünde oldukça şaşırmış, böyle bir tur deneyiminin ilginç olacağını düşünmüştü. Gerçektende gemi büyüleyiciydi. Yürüyen bir tatil köyü demek yanlış olmazdı..Bir akşam klasik müzik konseri bile vardı..Spor olanakları müthişti..Üstelik sabahları üst güvertede açık havada koşu imkanı vardı ki, en çok bu ilgisini çekmişti aslında..Ertesi sabah koşmayı planladı güvertede..
Napoli sonrası yakalandıkları rüzgarlı gece herkese zorlu anlar yaşatmıştı. Koskoca geminin sallanması gayet ürkütücü olabiliyordu. Gece uykusundan uyanmıştı, oda beşik gibiydi adeta..Verilen ilacı içmiş ama o da midesine dokunmuştu..Zaten hiç ilaç içmeyi sevmezdi.. Odadan çıkıp gece açık bir yerler aramaya koyuldu..Koridorlarda yürümek kolay değildi..yolda bir kaç tedirgin yolcuya rastladı..herkesin yüzü bembeyaz olmuştu.. Bara tutunup, bir kadeh viski istedi..Sarhoş olursa daha rahat uyuyabileceğini düşünmüştü..Tanıdık bir koku geliyordu burnuna.. Hafif baharatlı, ama fresh bir koku alıyordu..Bu kokuyu tanıyordu, kafasını çevirdiğinde masa arkadaşını gördü..gülümseyen gamzeler bir kez daha onu alıverdi..Hayret hiç tedirgin değildi ve aksine gayet rahat görünüyordu. Kadın hemen söze girdi..Viskinin doğru bir seçim olmayacağını, midesini daha fazla bozabileceğinden bahsetti..Tavsiyesine uyarak vazgeçti..Sonra bir masaya geçip konuşmaya başladılar.. Aslında sallantıda azalmıştı o sırada..Kadının ilk deniz yolculuğu olmadığı, ve daha öncekilerden tecrübeli olduğunu öğrendi..Konular birbiri ardına takip etmeye başladı.. Kadının eski bir bankacı olduğunu, zirvedeyken bırakıp kendi işini kurduğunu, güneyde bir butik otel işlettiğini, evlenip boşandığını, bir oğlu ve bir kızı olduğunu, her ikisinin de yurt dışında okuyup çalıştıklarını, iç mimar arkadaşı ile bu yolculuğa çıktıklarını, ve arkadaşlıklarının 25.yılını böyle bir yolculuk ile kutlamaya karar verdiklerini öğrenmişti..Çoğunlukla kadının konuştuğu müthiş tatlı ve akıcı bir sohbet sabahın ilk ışıklarına kadar sürmüştü..Bir ara sadece gamzelerin hareketi ile hipnotize olmuş gibi onu dinlediğini farketti.. Sustuklarında çevrelerine bakındılar.. Kimsecikler yoktu, yalnızdılar.. Ve artık gemi sallanmıyordu.. Hatta ufukta ışıklar belirmiş, karaya yaklaşıyorlardı..Saatine baktı, şaşırdı birden.. 5,35’i gösteriyordu..Kadın inanmaz gözlerle baktı saati söylediğinde.. Nasıl geçtiğini anlamamışlardı.. Ayrıldılar..Odasına doğru yollandı ama bu saatte uyuyamazdı artık.. Gamzeler ve mimikler gözünün önünden gitmiyordu..Adeta kadının söylediklerini tekrar ediyordu kafasından..Bekarmış..eski bankacıymış.. Ne oluyordu böyle..
Aslında bu hisler tanıdık gelmeye başlamıştı..ne de olsa yılların tecrübesi, biliyordu elbette..Ama isimlendirmemeye çalışıyordu bu duyguları.. Eşinden ayrılalı 15 yıl olmustu nerdeyse ve yalnızdı o tarihten beri.. Hala görüşürlerdi, eşi hala bir çok konuda yalnız bırakmazdı ama, elbette müthiş bir kırgınlık sonrasında evi terketmişti. Özür dilemesini yada açıklama yapmasını bile beklememişti..O gunden beri yalnız yaşıyor, ara sıra kısa ilişkileri oluyordu. Belli bir yaştan sonra yeniden başlamak daha zordu..Helede kalbin böyle çarpması pek rastlanılacak bir durum değildi..Oysa turun ilk akşam yemeğinden itibaren bu kadın onu etkilemişti..Bu hisleri son duyduğu kadın eşiydi.. Ve bir daha böyle hissetmeyi de beklemiyordu..
Yaklaşık 1 saat koşmuştu güvertede..Güvertenin çeşitli yerlerinde akşamki yağmurdan kalma ıslaklıklar vardı..Bu sırada gemi limana yanaşmıştı..Şehir yeni uyanıyordu..pırıl pırıl bir hava vardı Marsilya’da..Daha önce görmediği bir şehirdi,Fransa’ya çok kereler gelmişti ama Akdeniz kıyısına inmemişti daha önce..Şehri gezmek istediğine karar vererek, hazırlanmak üzere odasına yönlendi. Tur bir anda farklı bir boyut kazanmıştı aslında onun için. Özellikle dün geceden beri çok farklı hissetmeye başlamıştı. Bu durumdan oldukça hoşnuttu tabii..Eski günlerdeki gibi heyecanlanmak iyi gelmişti..Damarlarına yeniden kan dolduğunu, stent takılı kalbinin farklı attığını hissediyordu. Hatta sona yaklaşan turun bile bitmesini istemiyordu. Oysa henuz sadece tanışmışlar, uzun bir sohbet yapmışlardı, hepsi buydu. Ama yılların tecrübesi ile yanılmadığını hissediyordu.
Bütün gün görmemişti, akşamı iple çekiyordu. Hatta Marsilya’da dolaşırken, rastladığı bir dükkandan Marsilya’yı simgeleyen camdan bir martı biblosu almıştı, oteline koyması için..Odasından çıkarken son kez aynaya baktı, siyah suit içinde daha bir fit görünüyordu bu akşam..Özenle hediye paketini de yanına aldı ve restaurantın yolunu tuttu.
Gemi Marsilya’yı arkasında bırakırken, masasına oturdu, henüz pek fazla kimse yoktu salonda..Marsilya’nın ışıkları giderek küçülürken, salondaki ışıkların parlaklığı artıyordu..3 kişilik bir orkestra sakin yemek müzikleri çalıyordu. Her geçen dakika kapıdan yeni birileri giriyor ve masalarına oturuyorlardı. Derken iki oldukça yaşlı bayan masaya yaklaşıp, başlarıyla selam verip, masaya oturdular. Adam da başıyla selam verdi ama bir yandan da şaşkın şaşkın bakıyordu kadınlara..Anlam verememişti, bu kadınları tanımıyordu ki..Oysa kadınlar gayet samimi davranmışlar ve hatta gununun nasıl geçtiğini sormuşlardı, ingilizce olarak..Kısa kısa cevaplar verdi ama şaşkınlığı geçmemişti..Bir yandan da çevresine bakınıyordu..Diğer kadınları görebilir miyim diye..Ama hayır yoklardı. Ve salon neredeyse dolmuştu. Çorbasını içti hızlıca..Tekrar baktı kadınlara, bir tanesi “bu akşam hangi şarabı önereceksiniz bize” diyerek gulumsedi adama..Şaşırmıştı bir kez daha..Daha önce şarap mı önermişti bu bayanlara..Nereden biliyorlardı şarap ilgisini? O sırada yanına gelen garsona dayanamayarak masadaki geçen akşam ki bayanların nerede olduklarını sordu belli etmeden diğer kadınlara..Garson önce anlamamış gibi durup, adamın yüzüne dik dik baktı ve soruyu tekrar ettirdi , yanlış anladığını düşünerek..Hayır doğru anlamıştı, ve “efendim, turun başından beri aynı bayanlarla yemek yiyorsunuz” diyerek durdu, “bir sorun mu var acaba?” diye de ekledi arkasından..Garsonun şaşkın bakışını görünce “ha yok birşey, biraz başım ağrıyor sanırım bu akşam” diye cevap verdi..Garsonun “Marsilya’da..güneşte...” dediğini duyar gibi oldu ama sonunu dinlememişti bile..Kafasını kaldırıp kadınlara baktı tekrar, kendisine yakın olan siyah gece elbiseli olan bayan yüzüne düşen bembeyaz saçlarını düzeltirken gülümsüyordu, gamzesi çıkmıştı...Baka kaldı kadının gamzesine..Fresh ama baharatlı koku masadaki çiçeklerin kokusunu bastırıyordu..Arkasına iyice yaslanıp, kadehini kafasına dikip tüm şarabını içip, tekrar kadına baktı. Kadın tatlı tatlı gülümsüyordu gamzeleri ile..
20/07/2010

2 yorum:

  1. Dili çok akıcı. Sonunu merak ederek bir çırpıda okudum. Bitirdiğim de ben de gülümsüyordum.
    50 yıldır bankacılık sektöründe ise adamcağızın böyle olması çok normal :)

    YanıtlaSil