10 Aralık 2010 Cuma

Mutluluk

Mutlulukla ilgili olarak hemen her gün birşeyler okuruz, düşünürüz, ne bileyim bir takım bağlantılar kurup, çıkarsamalar yaparız..Aslında amaç mutlu olmaktır, mutlu hissetmektir, mümkünse her an..Ama çoğunlukla bunu tarif etmek kolay değildir, yada imkansızdır..Yada en doğrusu çok subjektiftir ve kişiden kişiye değişir..Hatta duruma göre, yaşa göre değişiyor galiba demek daha doğru sanırım..Nitekim çocukken, yada gençken mutluluk anlayışımız, hissedişimiz ile, işte daha geç yaşlarımızda aynı şeylerden mutlu olamıyoruz galiba..Yada daha kısa sürüyor bu halimiz ve içinde bulunduğumuz süreçteki kaygılarımız, sıkıntılarımız hemen arzı endam ediveriyor..Yaşadığımız şehirlerin, trafiğin , kalabalığın vs günlük o koşuşturmanın çok büyük etkisi var aslında..Çünkü hemen size bir neden sunuveriyor, sağlayıveriyor mutsuz olabilmeniz için...Diğer taraftan büyüdükçe,  sorumluluklar artıyor, düşünmeniz gerekenler çoğalıyor; belki hayat standartları da yükseliyor ve mutlu edici bir çok sebep ortaya çıkıyor gibi görünüyor ama bir bakıyorsunuz aslında bu durum bir çok yeni mutsuzluk nedenini de yanında getirmiş ve hizmetinize sunuvermiş..Sürekli bir daha iyi, daha çok, daha güzel..sendromu almış başını gidiyor..Ama ne pahasına ve nelerden vazgeçerek..
Aslında farkında olup yada farkında olmadan müthiş bir yorgunluk süreci bu ve muhtemelen de sonu olmayan bir durum..İnsan belki durup, çevresine , kendisine bakma ihtiyacı duyuyor..Neleri kaçırıyorum, yada nereye gidiyorum deme ihtiyacı bulunuyor...Kimbilir belki ortamı değiştirip, biraz soyutlayıp kendini ve dışarıdan tekrar bakmak gerekir diye düşünüyorum..Hepimiz zaman zaman kaçıp gitmek istemişizdir dimi..O andan, ortamdan, ne var ne yok arkada bırakıp..Ne bileyim zaman zaman imkan olsa da insan kısa molalar alabilse ve çokda bu şekilde kaçıp gitmeden, daha legal , durup dinleyebilse kendini, daha sağlıklı devam edilebilir...Hoş bu şekilde durup düşündüğünde insan aynı yoldan devam eder mi, yoksa “ne yapıyorum ben” mi der...kaçıp gittiği yerden dönmemeye mi karar verir? Yada kendini rüzgara mı bırakır, yelkenlerini şişiren ve kendini yeni limanlara götürecek geminin..Bilinmez elbette..
Bu kararlar bu kadar kolay alınamayacağı için , sanırım bir çoğumuz döner ve yeni bir molaya kadar çarkı döndürmeye devam eder..Yaş ilerledikçe radikal kararlar almak hiç de kolay olmayacaktır..İnsan doğası gereği hep statükoyu korumaya çalışacaktır, mevcut durumu devam ettirecektir, yeni riskleri alamayacaktır..Aslında bir nevi uzlaşmadan , anlaşmadan yana olacaktır...İskeleden halatları çözmek hiç de öyle kolay değildir..Ama işte tamda burada o kısa molalar, kaçışların önemi ortaya çıkıyor..Bir subap , sigorta görevi görecek bu molalar ve daha büyük kaçışlara engel olacaktır...İnsanın hayatına daha sağlıklı , daha huzurlu devam etmesini herşeyden önce eşiyle, işiyle, sevgilisiyle kısacası hayatla uzlaşmayı seçecektir...
Zaten en doğrusu da bu değil midir? Uzlaşmak gerekmez mi? Evet bir şekilde mücadele hep vardır ve olacaktır ama bu mücadeleler daha iyi uzlaşmalar için değil midir?

2 yorum:

  1. Statükoyu korumak mı yoksa değişimden korkmak mı. Adı herne ise nelerden vazgeçtiğimizin farkına varabilsek sanki hiç olduğumuz yerde durmazmışız gibi geliyor . O kısa molalarda soluk alınıyor tabi ama aslında gereken uzun soluklu bir mola gibi geliyor.
    Eline sağlık

    YanıtlaSil
  2. uzun soluklu molaları dikkatli almak lazım. sonra geri dönmek zor olabilir ama.

    YanıtlaSil