28 Şubat 2011 Pazartesi

Dönme Dolap

Tramvaydan indiğinde hava iyice kararmıştı. Karanlıkla birlikte soğuk da birden artmıştı sanki.. Paltosunun yakalarını kaldırıp, adımlarını hızlandırdı. Sokak ve caddelerin ışıkları yanmaya başlarken, asıl cümbüş Christmas nedeniyle ışıklandırılan ev ve bahçelerde idi. Yaklaşık üç gündür yağan kar bugün dinmişti. Etraf bembeyazdı, adeta bir masal kitabından fırlamış gibiydi küçük şehir. Huzurlu ve düzenli.
Otelin bulunduğu sokağa dönecekti ki, birden çocuk kahkahaları çınladı kulağında.. Kafasını çevirdiğinde semtin christmas için kurulan minik lunaparkını farketti.. Almanya’nın hemen her yerinde kurulan irili ufaklı yılbaşı pazarlarından biriydi. Minik minik hediyelik eşya satılan dükkanlar, yiyecek, içecek satıcıları ve mini bir lunapark.. Hepsi ışıl ışıl, cıvıl cıvıldı.. O soğukta insanın içini sıcacık yapıyordu o görüntü.. Kendini o ışıltıların içine atmaktan alıkoyamadı ve pazara doğru yönlendi.
Bir kaç tane yan yana hediyelik eşya satan dükkan, hemen yanında bir sosisçi, sıcak şarap ve sıcak yemek satan bir yer, sonra bir kaç hediyelik eşyacı daha.. Hepsinin ortasında ise minik bir carusel, bir kaç jetonlu oyuncak ve yine minik bir dönme dolap.. Henüz dükkanların olduğu bölüm çok kalabalık değildi ama lunapark kısmında ciddi sayıda çocuk vardı. Soğuğa ve akşama rağmen aileler çocuklarını getirmekten çekinmemişlerdi. Çocukların yüzü kıpkırmızı olmuştu ayazdan.. Ama hepside sağlıklı ve çok mutlu görünüyorlardı. Sosisli sandviçini ve birasını alıp , tam dönme dolabın karşısındaki banka oturup çocukları izlemeye koyuldu.
Çocuklar neşe içerisinde, çığlık çığlığa kızakları ile kayıyorlardı. Yüzleri kıpkırmızı olmuştu Ankara’nın meşhur ayazından.. Sokağın bir bölümü yokuştu ve günlerdir yağan kar yokuşu adeta bir kayak pisti haline getirmişti.  Hatta yürüyerek evlerine gidenler yokuşu çıkarken zorlanıyorlardı. Kaymaktan adeta cam gibi parlıyordu yol. Arabalar zaten çıkmayı denemeyi bırakmışlardı bir kaç gündür. Mahzun mahzun pencereden çocukları izliyordu.. Hasta olmuş ve neredeyse yataktan çıkması yasaklanmıştı. Bu sefer hastalığının çok ciddi olduğunu ve hatta her gün iğne olması gerektiğini söylemişti doktor. Güzelim kar tatilini yatakta geçirdiğine mi, yoksa her gün olduğu penisilin iğnelerinin acısına mı üzülsün bilemiyordu. Söylediklerine göre zatürre olmuştu, belki okula bile bir süre gidemeyecekti. Annesi başından ayrılmıyor ve sürekli yiyecek, içecek birşeyler getiriyordu. Oysa sadece dışarıdaki çocuklara bakıyor ve nasıl da özeniyordu eğlenmelerine.
Yavaş yavaş kalabalık artıyordu pazarda. İnsanlar çoluk çocuk demeden, havanın soğuna aldırmadan ortalığı doldurmaya başlamışlardı. Normalde bu saatlerde tüm dükkanlar kapanmış, herkes evine çekilmiş olurdu ama christmas nedeniyle herkes kendini sokağa atıyordu.. Ortalık cıvıl cıvıl, hatta gündüz gibiydi. Senede bir kez olan bu geleneksel yılbaşı pazarları hala halkın çok sevdiği ve hoşlandığı aktivitelerdi. Tüm Almanya genelinde irili ufaklı binlerce pazar kuruluyordu bu şekilde.
Küçük kız dönme dolaptan inmek istemiyordu. Banka oturduğundan beri, aynı salıncakta dönmeye devam ediyordu. Her duruşta annesi hamle yapıyor ama indirmeyi başaramıyordu bir türlü dönme dolaptan. Her ne kadar küçük bir dönme dolap olsa da, sonuçta yerden 5-6 m yükseğe çıkıyor ve küçük çocuklar için tehlikeli olabilirdi. Annesinin yüzünden bu endişeyi okumak mümkündü ve hiç haksız sayılmazdı. Ama küçük kız müthiş eğleniyor ve her tepeye çıkışta, annesine nazire edercesine el sallıyordu.
Ablası binmek istememiş, sadece kendisi binmişti o gün dönme dolaba. Lunaparka her gelişte binerlerdi bir kez. Çok heyecanlı olmaması ve en yukarıdaki manzara her defasında çok hoşuna giderdi. İlk kez tek başına biniyordu. Yiğitliğe leke sürmemiş ve korkmadığını söylemişti annesi ile babasına. Yavaş yavaş yükselmeye başlamışlardı. Malum her salıncakta neredeyse bir kez duruyordu dolap ve çok ağır hareket ediyordu. Aslında her zamankinden farklı değildi. Ama o gün yalnızdı salıncağın içinde. En tepeye geldiklerinde yine durdular. Oldukça yüksekte olduklarını düşünmüştü. Sanki daha önce bu kadar yükselmiyordu bu dolap. Neyse yeniden alçalmaya başlamıştı. İkinci tura başladığında biraz rahatlamıştı artık. En alt noktayı geçerken el salladı annesi ile babasına, ablası bakmamıştı, ilerideki salıncaklara bakıyordu o sırada. Yeniden yükseliyordu işte. Yine o kadar yükselecek miydi acaba? Dura dura çıktılar tepeye ve yeniden durdular. Biraz manzaraya bakıp keyfini çıkarmak istedi ama için için alçalmasını bekliyordu aslında. Ama hareket etmiyordu. Biraz daha vakit geçti ama hala hareketlenmemişti. İlk kez bu kadar uzun duruyordu. Yada ona öyle geliyordu. Hala bir hareket yoktu ve esen rüzgarla salıncak sallanıyordu. Daha önceden farketmemişti rüzgarın salıncağı salladığını. Hiç hoş değildi. Korkmaya başlamıştı, hatta tir tir titriyor demek daha doğruydu. Nitekim yalnız değildi, çünkü salıncaklardan çığlıklar yükselmeye başlamıştı bile. Müthiş rahatsız ve tedirgin edici bir durumdu. Yavaşça korkuluktan tutunup aşağı baktı. Birkaç kişi koşturuyordu, annesi ile babasını seçti hayal mayal. Ablası da artık kafasını kaldırmış dönme dolaba bakıyordu. Demek ki olağan olmayan duurmlar vardı aşağıda. Ya hiç hareket etmezse, ya burada bütün gece kalmak zorunda kalırsa, ya rüzgar şiddetlenir ve salıncağı daha fazla sallarsa.. Hayır düşünmek istemiyordu bile bu durumları. Bildiği duaları okumaya başlamıştı, kendi kendine yeminler ediyordu; binmeyecekti işte bir daha dönme dolaba.. Hele bir aşağı insin, bir daha aklından bile geçirmeyecekti binmeyi. Kimbilir belki lunaparka bile bir daha gelmezdi. Annesi ile babasının başının etini yemezdi, lunapark diye tutturmazdı artık. Oturak kısmından aşağı inmiş, iyice küçülmüş, gözlerini sımsıkı kapatmıştı. Kalbi küt küt atıyordu.   Ne kadar kaldı hatırlamıyordu o durumda, ama yıllar gibi gelmişti ona. Hareket mi etmişti? Evet nihayet iniyorlardı işte.
Küçük kız ağlıyordu. Annesi çeke çeke dönme dolaptan indirmişti, kızda ağlamaya başlamıştı. Kaç tur atmıştı kimbilir. Ama annesi oldukça kızgındı.
Bu dönme dolapları kaldırmalıydı belki de.. Zaten hiç bir heyecanı da yoktu, neden koyuyorlardı ki lunaparklara.


11/02/2011

1 yorum:

  1. Böyle böyle büyüyoruz değil mi.Büyüdükçe hayatın hep eğlenceden ibaret olmadığını görüyoruz, korkuyu tadıyoruz. Korkunca da tekrar denemek istemiyoruz.
    Küçük kız umarım korkusunu yener ve birdaha biner dönme dolaba.

    YanıtlaSil